2000 yılında Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldu. İbn Sînâ Felsefesinde Âlemin Mükemmelliği Düşüncesi başlıklı tezle 2002 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı’nda yüksek lisansını tamamladı. 2005-2006 yıllarında Yale Üniversitesi (ABD) Yakın Doğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü’nde araştırmacı olarak çalışmalarını sürdürdü. 2008 yılında İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe ve Din Bilimleri Anabilim Dalı’nda tamamladığı İslam Felsefesinde Metafizik Bir Problem Olarak İmkân başlıklı tezle doktor unvanı aldı. 2012 yılında Felsefe alanında doçentlik unvanını hak eden Kaya, 2009’dan bu yana İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü Türk-İslam Düşünce Tarihi Anabilim Dalı’nda öğretim üyesi olarak görev yapmakta, Nisan 2016'dan beri de İslam Araştırmaları Merkezi müdürlüğünü yürütmektedir. E-posta: mckaya@istanbul.edu.tr / mcuneytkaya@gmail.comhttp://aves.istanbul.edu.tr/mckaya/ ---- http://istanbul.academia.edu/MCuneytKaya
Araştırma Merkezleri
İslam Araştırmaları Merkezi’nin Tarihi
Müdür:
Doç. Dr. M. Cüneyt Kaya
Şarkiyat Araştırma Merkezi
Tarihçemiz
2547 sayılı kanundan önce <Şarkiyat Enstitüsü> diye anılan araştırma merkezi Fakültedeki Arap ve Fars Filolojileri Kürsülerinin kuruluşu ile bir arada ele alınabilir. Bölümümüzün tarihçesinde de belirtildiği gibi 1933 üniversite inkılâbı sırasında Arap-Fars Filolojisi'ne hizmetlerine temas edilen Ord. Prof. Dr. H. Ritter, Fakültedeki öğretimle ilgili çalışmaları yanında Arap-Fars Dili ve Edebiyatları alanlarında modern araştırmalar yapmak, kütüphanelerindeki Türkçe, Arapça ve Farsça yazmaları ile dünyanın en belli başlı merkezlerinden olan İstanbul'da, yerli ve yabancı ilim adamlarının araştırmalarını kolaylaştıracak, bunlara yardımcı olacak bir enstitü kurulmasına çalıştı. Böylece İ.Ü. Kütüphanesi içinde ayrılan bir dairede bu kütüphanenin basma koleksiyonlarından da faydalanılarak Şarkiyat Enstitüsü ve Kütüphanesi kuruldu. << Bu arada öğrencilerine modern filoloji usulleri ile beraber, Avrupa ilminin şarkiyat sahasında varmış olduğu sonuçları öğretiyordu. Memleketimizde gerçek manada tenkitli metin neşri usulunün yerleşmesi ve böyle usullere göre hazırlanmış olan metinlerin neşri, onun derslerinden sonra başlamıştır.>> ( A. Ateş, <<Hellmut Ritter>> adlı makalesi, ŞM, I, 3). Bu Çalışmalar, gelenek halinde ve eski yazmaların incelenmesi, yeni araştırmaların göz önünde bulundurulması ile devam ettirilmektedir.
1938' den beri ilmi araştırma merkezi olarak aralıksız çalışan Enstitü, Hükmi ve hukuki hüviyetine 1961 yılında Prof. Dr. Ahmet Ateş'in gayretleriyle kavuşmuştur. Şarkiyat Araştırma Merkezi, Arap Fars Filolojisi sahasında Türkiye' nin en değerli kitap koleksiyonuna sahiptir. Bu sahada yerli ve yabancı araştırmacıların mutlaka başvurdukları bir müessesedir. Bölümümüzün öğrencileri de çalışmalarında bu kütüphaneden faydalanırlar. Çünkü Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü ile Şarkiyat Araştırma Merkezi'ni aralarındaki birtakım organik bağlardan dolayı ayrı mütalaa etmek zordur. Nitekim bu kütüphane, hem Şarkiyat Araştırma Merkezi' nin, hem de Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü' nün kütüphanesidir. 1956 yılında yayınlanmaya başlayan ŞARKİYAT MECMUASI adlı dergimiz yılda 2 sayı olarak yayın hayatına devam etmektedir.
Halen Şarkiyat Araştırma Merkezi' nin Müdürlüğünü Bölümümüz Öğretim üyelerinden, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü, FARS DİLİ ve EDEBİYATI ANA BİLİM DALI Başkanı Prof. Dr. Ali GÜZELYÜZ yürütmektedir.
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE MÜDÜRLERİMİZ
PROF. DR. HELMUT RITTER (1892-1971)
28 Şubat 1892 yılında Almanya’da Hess.-Lichtenau şehrinde doğdu. 1910’da liseyi Kas sel’de bitirdikten sonra Halle Üniversitesine girdi ve burada ünlü şarkiyatçı Carl Brockelmann ve Paul Kahle gibi büyük âlimlerden ders alma fırsatı elde etti. Türkçe, Arapça ve Farsçadan başka İbrani ve Süryani dillerine de vakıftı. Türkiye’de modern anlamda filoloji tetkik ve usullerinin tanınmasında önemli hizmetleri bulunan hocamız, 1933 yılında İstanbul Üniversitesi’nde Arap ve Fars filolojisi bölümüne önce okutman olarak davet edildi, sonra 1938 yılında bu bölüme profesör olarak atandı. O zamanlar Şarkiyat Enstitüsü adıyla anılan şimdiki Şarkiyat Araştırma Merkezi’nin kurulmasında önemli bir rol oynadı. 1971 yılında vefat eden hocamız Şarkiyat araştırmaları sahasında ilk akla gelen âlimlerdendir.
PROF. DR. AHMED ATEŞ (1917-1966)
1917 yılında Birecik’e bağlı Ağca köy’de doğdu. 1935 yılında girdiği İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’ndan sonra eğitimine İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı’nda devam etti. O dönemlerde Türk Dili ve Edebiyatı’nda yardımcı disiplin olarak bulunan Arapça ve Farsça derslerine ağırlık verdi ve 1939 yılında Helmut Bitter’in asistanı olarak İstanbul Üniversitesi’nde göreve başladı. 1943 yılında doçent, 1953 yılında ise profesör oldu. Pek çok Uluslararası konferans ve toplantılara katıldı. Ahmet Ateş, kurucusu da olduğu Şarkiyat Enstitüsü Müdürlüğü, İslâm Ansiklopedisi Yazı Heyeti Başkanlığı, yine kurucusu olduğu Milletlerarası Şark Tetkikleri Cemiyeti yönetim kurulu üyeliğinde bulundu. Arap, Fars dilleri ve edebiyatları sahasında dünya çapında bir otorite olan Prof. Dr. Ahmet Ateş, 20 Ekim 1966’da vefat etti.
PROF. DR. NİHAD M. ÇETİN (1924-1991)
1924 yılında Amasya'nın Gümüşhacıköyü kazasında doğdu. Orta öğrenimini Yozgat Lisesi'nde tamamladı. Yüksek öğrenimini Yüksek Öğretmen Okulu öğrencisi olarak İ. Ü. Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nde yaptı (1944- 1948). Bir müddet orta öğretim okullarında öğretmenlik ve idarecilik yaptıktan sonra 1953 yılında Arap-Fars Filolojisi kürsüsü asistanı olarak İ. Ü. Edebiyat Fakültesi'ne intisap etti. 1958 yılında Doçent, 1971 yılında. Profesör oldu. Uzun bir dönem Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü ile Arap Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Başkanlığı ve Şarkiyat Araştırma Merkezi Müdürlüğünü yürüten, ayrıca İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü Müdürlüğü de yapan hocamız 1991 yılında vefat etti.
PROF. DR. NAZİF HOCA (1928-2007)
1928'de Yugoslavya'nın Üsküp şehrinde dünyaya geldi. 1952 yılında Sarayevo Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şarkiyat Bölümü'ne girdi. 1954 yılında Türkiye'ye gelerek eğitimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap Fars Filolojisi'nde sürdürdü. Mezun olduğu yıl aynı bölüme asistan oldu. 1960- 1961 yıllarında Tahran Üniversitesi'nde bulundu. 1963 yılında doktor, 1969'da doçent oldu. 1978'de Profesör olan hocamız 2007 yılında vefat etti.
PROF. DR. AHMET SUPHİ FURAT (1940-)
1940 yılında Uzunköprü'de doğdu. 1962 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap - Fars Filolojisi'ne girdi. 1965 ve 1966 yıllarında, Almanya Erlangen Üniversitesi'nde Türkçe okutmanlığı yaptı. 1966 yılında Türkiye'de doktor oldu. 1971 - 1972 döneminde doçent, 1978'de profesör olan hocamız 2007 yılında emekli oldu.
PROF. DR. A. YAŞAR KOÇAK (1948-)
1948 Yılında Şanlıurfa’da doğdu. 1973 yılında İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap- Fars Filolojisi ‘ne girdi. 1978 - 1980 yılları arasında Arapça öğrenimi için, izinli ve burslu olarak Mekke Uma el- Qurâ Üniversitesi’nde bulundu. 1980 - 1993 yılları arsında aynı üniversitenin İlmi Araştırmalar Enstitüsü’nde araştırmacı görevine atandı. Aynı zamanda bu üniversitenin Yabancılara Arapça Öğretme Enstitüsü’nde Arapça ders verdi. 1993 yılında Türkiye’ye döndü. 1993 ve 2000 yıllarındaki çalışmalarıyla ilgili yazma eserleri ve dokümanları incelemek üzere Kahire’ye gitti. 1994 okutman, 1998 Doçent, 2005 yılında Profesör olan hocamız 2015 yılında emekli oldu.
PROF. DR. ALİ GÜZELYÜZ (1963-)
1963 yılında Antakya’da doğdu. 1987 yılında Ankara Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirdi. 1992 yılında İstanbul Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümünde Yüksek Lisans yaptı. 1998 yılında İstanbul Üniversitesi Fars Dili ve Edebiyatı Bölümünde Doktor Oldu. 2001 yılında Yrd. Doç. Dr. 2002 yılında Doçent, 2008 yılında Profesör olan hocamız halen Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü Başkanlığı ve Fars Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Başkan’lığı görevinin yanında << Şarkiyat Araştırma Merkezi >> Müdürü olarak görevine devam etmektedir.
Şarkiyat Araştırma Merkezi Müdürü:
Prof. Dr. Ali GÜZELYÜZ
İletişim Bilgisi:0212 440 00 00/15944/15947 / guzelyuz@istanbul.edu.tr
Şef İsmail MANGIR
İletişim Bilgisi:0212 440 00 00/10105 / imangir@istanbul.edu.tr
İ.Ü. Şarkiyat Araştırma Merkezi
Adres:
Besim Ömer Paşa Cad. No: 15 34116 Fatih / İSTANBUL İletişim Bilgileri: Santral 0212.440 00 00/10425/10105 (Nadir Eserler Kütüphanesi Giriş Kat.)
Antalya Bölgesi Arkeoloji Araştırmaları Merkezi
Tarihçe
T.C. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antalya Bölgesi Arkeolojik Araştırmalar Merkezi, Antalya İli ve çevresindeki zengin arkeolojik varlığı kazılar ve yüzey araştırmalarıyla çağdaş teknolojik ilerlemelerden yararlanarak incelemek, araştırma sonuçlarını ulusal ve uluslar arası yayınlarla bilim dünyasına duyurmak, korumaya yönelik projeler üreterek toplumun bilinçlendirilmesine katkıda bulunmak, İstanbul Üniversitesi Arkeoloji Bölümü öğrencilerinin kazı alanlarında uygulama yapmasını sağlayarak, mesleki açıdan gelişmelerine olanak sağlamak amacıyla faaliyetlerini yürütmektedir.
Merkezin Temel Değerleri
– Çağdaşlık.
– Bilimsel etik.
– Bilgi paylaşımı.
– Kazı ve diğer araştırmaları geliştirmek ve araştırıcı yetiştirmek.
– Disiplinler arası, ulusal ve uluslar arası işbirliğini geliştirmek.
– Kültür varlıklarını koruma bilincini yaymak.
– Restorasyon projeleri, bilimsel ve popüler etkinliklerle turizme destek vermek.
Merkezimizin Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı’ndaki eğitime paralel sürdürülen araştırma yeri, Antalya İli sınırları içinde Aksu İlçesi’ndeki Perge Örenyeri’dir. Ord. Prof. Dr. Arif Müfid MANSEL tarafından 1946 yılında başlayan Perge kazıları, 1975-1985 yılları arasında Prof. Dr. Jale İNAN başkanlığında yürütülmüştür. 1985’ten itibaren de, Prof. Dr. Haluk ABBASOĞLU tarafından sürdürülmektedir. Antik Pamphylia Bölgesi’nin (bugünkü Antalya ili civarı) en önemli kentlerinden biri olan Perge’de yapılan çalışmalar, ülkemizde Klasik Arkeoloji alanında Türk arkeologlarının yürüttüğü uzun soluklu kazıdır. Merkezimizin özellikle son yıllarda Perge’de yürüttüğü kazılarda gerek ortaya çıkan değerler, gerekse bölgenin tarihini değiştiren bulgular ve ayrıca restorasyona yönelik çalışmalar, öğretim üye ve elemanları ve özellikle öğrenciler açısından eğitimin bir parçası halinde sürmektedir.
Doç. Dr. Sedef Çokay-Kepçe / Merkez Müdürü : Ordu Cad. No: 6, Oda no: 312 , 34134 Beyazıt – İstanbul Tel : 0212 455 57 00 -15872 cokays@istanbul.edu.tr
Yard. Doç. Dr. Aşkım Özdizbay /Merkez Müdür Yardımcısı : Ordu Cad. No: 6, Oda no: 123 , 34134 Beyazıt – İstanbul Tel : 0212 455 57 00 -15955 aozdizbay@hotmail.com
Yard. Doç. Dr. Özgür Turak / Merkez Sekreteri : Ordu Cad. No: 6, Oda no: 123 , 34134 Beyazıt – İstanbul Tel : 0212 455 57 00 -15955 ozgurturak@gmail.com
Perge Kazı ve Onarım Çalışması
Antik Pamphylia (Tüm Kabileler Ülkesi) bölgesinin en önemli kentlerinden biri olan Perge, günümüz Aksu ilçesinde, Aksu (antik Kestros) nehrinin batısında, Antalya ilinin 18 km. kuzeybatısında, Akdeniz’den 11 km. içeride yer almaktadır.
Perge’nin M.Ö. 5. binyıla tarihlenen en erken buluntuları akropoliste (yukarı şehir) bulunmuştur. Akropoliste yapılan arkeolojik araştırmalar neticesinde, M.Ö. 3. binyıldan itibaren kesintisiz bir yerleşim olduğu kanıtlanmıştır. Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattusas’da (bugünkü Boğazköy) bulunmuş yazıtlı bir bronz levhada, Kastaraya (Kestros:Aksu) kıyısındaki Parha isimli bir kentten bahsedilir. Söz konusu kent antik dönemde Perge adıyla anılan kentin öncüsü olmalıdır. Bu kanıt, Perge’nin M.Ö. 13. yüzyıldan itibaren bir yerleşim olarak var olmasıyla desteklenir. “Perge” ismi de Yunanca olmayıp, yerel bir Anadolu diliyle ilgilidir. Perge’nin ünlü tanrıçası Artemis Pergaia da Anadolu kökenlidir.
M.Ö. 1. yüzyılda yaşamış ünlü coğrafyacı Strabon’a göre Perge, Troia Savaşı’ndan sonra Mopsos ve Kalkhas’ın önderliğindeki Akhalar tarafından kurulmuştur. Bu efsanevi kurucular Perge ve Pamphylia’ya yapılmış tarihi bir göçe işaret etmektedir. Kolonistler çok yüksek ihtimalle kentin yerli halkıyla kaynaşmış ve önceden var olan bir yerleşimin- olasılıkla Parha’nın- gelişimine katkıda bulunmuşlardı. M.Ö. 1. binyılın ortalarında kent, Lydia Krallığı ve Pers İmparatoluğu’nun egemenliğinde kalmıştır. Perge M.Ö. 5. yüzyıl esnasında kültürel anlamda yoğun Yunan etkisine uğramıştır.
Büyük İskender’in M.Ö. 334’deki Doğu seferi ile Makedon Krallığı’na katılan kent, daha sonra çeşitli Hellenistik krallıkların hakimiyetine girmiştir. Hellenistik Dönem boyunca kentin akropolisindeki yerleşim karakteristik bir Yunan kentine dönüşmüştür. Kent bu dönemin sonlarına doğru güneyindeki ovaya doğru yayılmış ve aşağı kent surlarla çevrilmiştir. Aşağı kentin güneyinde arkasında oval bir avlusu olan, anıtsal yuvarlak kuleli bir kapı inşa edilmiştir. Daha sonra Roma hakimiyetine giren Perge, Roma İmparatorluk Dönemi’ndeki barış ortamından yararlanarak gelişmiştir. Pax Romana (Roma Barışı) olarak adlandırılan, M.S. 1.-2. yüzyıllarda artık bir savunma sistemine gerek kalmamış ve kent surların dışına, güneye doğru yeni yapılarla büyümüştür. Perge için en görkemli zamanlar, Roma hakimiyetinin sürdüğü M.S. 2. ve 3. yüzyılın ilk yarısı olmuştur.
Bugün kentte görülebilen birçok yapı bu dönemde inşa edilmiştir. Tiyatro, stadion, macellum/agora, hamamlar, çeşme yapıları, sütunlu caddeler ve nekropolis bu dönemin ihtişamını yansıtır. M.S. 3. yüzyılın ikinci yarısı ve 4. yüzyıllarda, Pamphylia’nın kuzeyinde bulunan İsaurialılar’ın, Roma’nın azalan gücüne paralel olarak artan sürekli isyanlarıyla bölgenin parlak günleri geride kalmıştır. Bunun sonucu olarak, M.S. 4. yüzyılda kentin güneye doğru gelişen kısmı yeni bir surla çevrilmiştir. Konutlar, akropolis ve aşağı şehirdeki üç büyük Hıristiyan bazilikası, M.S. 5-6. yüzyıllarda kentin son bir canlanma yaşadığını göstermektedir. Bizans Dönemi’nde bir piskoposluk merkezi olarak yine de önemli bir konumda bulunan kent, M.S. 7. yüzyıldaki Arap saldırılarıyla iyice küçülmüş ancak varlığını M.S. 10 yüzyıla kadar sürdürmüştür.
Perge’deki kazı ve restorayon çalışmaları, İstanbul Üniversitesi adına Ord. Prof. Dr. Arif Müfid Mansel tarafından 1946’da başlamıştır. Prof. Dr. A.M. Mansel’in ölümünün ardından, kazı başkanlığını 1975-1988 yılları arasında Prof. Dr. Jale İnan üstlenmiştir. Kazı ve restorasyon çalışmaları 1988 yılından itibaren Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu tarafından yürütülmektedir. 1946-1988 yılları arasında, yuvarlak kuleli ve avlulu Hellenistik Kapı, sütunlu cadde, çeşmeler, macellum/agora, hamamlar ve tiyatro gibi kentin daha çok anıtsal kamusal yapılarında kazılar yapılmıştır. Bu kazılarda yüksek kaliteli ve iyi korunmuş, çok sayıda heykeller bulunmuş olup, bunlar bugün Antalya Müzesi’nde sergilenmekte ve Perge’de bir heykeltraşlık okulunun varlığına işaret etmektedirler. Bundan dolayı, söz konusu yapıları ve kaliteli heykelleri üreten Pergelilerin yaşadıkları yerler ve sosyal hayatı hakkında soruları yanıtlamak amacıyla, 1988-1998 yıllarında kentin konut alanı kazılmıştır. 1994-2004 yılları arasında kentin akropolisinde Roma öncesi Perge isimli bir araştırma projesi yürütülmüştür. Ayrıca Pergelilerin ölüm ile ilgili uygulamalarını ve inançlarını anlayabilmek amacıyla Batı Nekropolis’te 1996 yılında başlatılan düzenli kazılar devam etmektedir. Batı Nekropolis kazılarıyla anıtsal mezarları da içeren çok çeşitli tipte mezar yapıları, lahitler ve mezar eşyaları bulunmuştur. Bunlar kentin o dönemdeki zenginliğini gösteren bulgulardır. Böylesi zengin mezar yapılarını ve buluntularını içeren parseller ise, 1. derece arkeolojik SİT alanı içinde kalmasına rağmen, halen özel mülkiyettedir. Bu parsellerin en kısa sürede kamulaştırılması gerekmektedir.
Son yıllarda Perge kazıları kuzey-güney doğrultulu sütunlu cadde ve bu caddenin doğu-batı doğrultulu sütunlu cadde ile kesiştiği kavşakta, kentin güneyinde konumlanan henüz fonksiyonu kesinleştirilememiş Erken Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait “Z Yapısı”nda ve Batı Nekropolis’te sürdürülmektedir.
LYRBE KURTARMA KAZISI (1972-1979)
Antik Pamphylia Bölgesi’ndeki Side’nin 23 km. doğusunda, Manavgat İlçesi’nin Bucak-Şıhlar köyü yakınlarında yer alan Lyrbe antik kenti, 19. yüzyılın sonlarından itibaren gezgin-araştırmacılar tarafından ziyaret edilmeye başlanmıştır.
Kent tarihi ile ilgili belgeler, kazıları esnasında da bulunamaması sebebiyle oldukça yetersizdir. Araştırmalar esnasında yüzeyde bulunan Yunanca-Sidece çift dilli bir yazıt, Yunan öncesi, Side ile çağdaş ve halk açısından benzer bir yerleşime işaret ediyor olmalıdır. Hellenistik Dönem’e ait buluntular bir yargıya izin verecek yeterlikte değildir, ancak yapılardan anlaşıldığı kadarıyla kent en parlak dönemini, Pamphylia’nın diğer şehirlerinde görüldüğü üzere, Roma İmparatorluk Dönemi’nde yaşamıştır.
Ord. Prof. Dr. Arif Müfid MANSEL başkanlığında yürütülen Side kazıları esnasında, 1949 yılında Prof. Dr. E. Bosch ile kenti ziyaret eden Prof. Dr. Jale İnan, ören yerindeki kaçak kazılar sebebiyle, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Araştırmaları Merkezi adına 1972-1979 yılları arasında kurtarma kazıları yürütmüştür.
Lyrbe, güneye bakan bir yamaç üzerine kurulmuştur. Kentin üç yönündeki derin uçurumlar sebebiyle, surlar yalnızca güney yönüne yapılmış olup, giriş de bu sur üzerinde iki kuleyle korunan bir kapıdan sağlanmıştır. Kentin merkezindeki agora, Anadolu’da günümüze ulaşmış en iyi durumdaki ve görkemli agoralardan biridir. Dört tarafı Dor düzeninde bir portico ile çevrili agoranın arkasında da çeşitli yapılar mevcuttur. Agoranın kuzeyinde yer alan tabanı Orpheus mozaiğiyle süslü eksedra ve batısındaki kütüphane yapısıyla, kuzeye ayrı bir önem verilmiştir. Kütüphanenin tabanı, merkezde Homeros, İlias ve Odysseia personifikasyonunun yer aldığı Yedi Bilgeler Mozaiği ile kaplıdır. Agora tüm bu yapılarıyla Roma İmparatorluk Dönemi’ne, M.S. 1. yüzyıla tarihlenmektedir. Agoranın kuzeybatısındaki C1 kodlu yapı, Roma İmparatorluk Dönemi’ne ait prostylos planlı bir tapınaktır. Agoranın kuzeyindeki, çok iyi korunmuş C2 yapısı ise Dor düzeninde ve prostylos planlı olup, tapınak-kütüphane veya heroon olmalıdır. Agora dışında iyi durumda kalmış bir diğer yapı da hamamdır. Çeşitli dönemlerde eklemeler yapılan bu yapı, günümüze M.S. 4. yüzyıldaki haliyle ulaşmıştır.
SİDE KAZISI (1947-1967, 1974-1983)
Antik Pamphylia Bölgesi’nde, Antalya’nın 80 km. doğusunda, antik Pamphylia Bölgesi’nde bulunan ünlü liman kenti Side, antik coğrafyacı Strabon (14, 667) tarafından, Batı Anadolu kentlerinden Kyme’nin kolonisi olarak anılır. Kentin kuruluş tarihi genelde M.Ö. 7. yüzyıl olarak kabul edilir. Ancak “Side” adı Eski Yunanca olmayıp, eski bir Anadolu dilinden gelmektedir. Böylece, kentin Yunan kolonizasyonundan önce de var olduğu anlaşılır. Side’de bulunmuş Yunanca-Sidece çift dilli yazıtlar ve M.Ö. 6. yüzyıla tarihlenen Side sikkeleri üzerindeki lejandlar kent halkının, kendilerine özgü bir dil kullandığını gösterir. Kente gelen Yunan topluluklar kendi dil ve yazılarına sahip yerli halkla karşılaşıp, kaynaşmış olmalıydılar.
Side, M.Ö. 6. yüzyılda, bütün Pamphylia gibi, önce Lydia Krallığı’nın, ardından Persler’in ve M.Ö. 334’de Makedonia Kralı Büyük İskender’in, onun ölümünden sonra Ptolemaios Krallığı’nın , M.Ö. 218’den sonra da Seleukos Krallığı’nın egemenliğine girmiştir. M.Ö. 188’de Pamphylia Pergamon krallığına verildiğinde, bölgenin doğusuyla birlikte Side de bağımsız kalmıştır. Kent bu dönemde, sahip olduğu limanı, ticaret ve savaş filosu sayesinde, Doğu Akdeniz ticaretinden büyük pay alarak zenginleşmiştir. Bu zenginlik Side’nin, bölgenin bilim ve kültür merkezi olmasını da sağlamıştır. Kent en sonunda, Lycia et Pamphylia Eyaleti’nin bir kenti olarak Roma’ya bağlanmıştır. M.S. 2.-3. yüzyıllarda en parlak dönemlerini yaşayan Side, Roma Barışı (Pax Romana)’nın getirdiği refahtan dolayı, bugün hala görülebilen anıtsal yapılarla süslenmiştir. M.S. 4. yüzyıldan itibaren kent fakirleşerek, zayıflamaya başlamış, M.S. 5.-6. yüzyıllarda ise “metropolis” kimliği kazanmış, Doğu Pamphylia Metropolitliği’nin merkezi olmuştur. Böylece kent, son ve parlak parlak dönemini yaşamıştır. Side, muhtemelen M.S. 9.-10. yüzyıllarda Araplar’ın Doğu Akdeniz akınları ile önemini tamamen kabetmiş ve yıkılmış olmalıdır.
Side’de kazı çalışmaları, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı’nın kurucusu ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antalya Bölgesi Arkeoloji Araştırmaları Merkezi’nin ilk müdürü Ord. Prof. Dr. Arif Müfid MANSEL tarafından, 1947 yılında başlamış ve 1967 yılına kadar devam etmiştir. 1974-1983 yıllarında ise, Uluslar arası Side Dostları’nın sağladığı olanakla Prof. Dr. Jale İnan başkanlığında Apollon Tapınağı’nın onarımı ile çalışmalara yeniden başlanmış ve tapınağın bir kısmı ayağa kaldırılmıştır.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı ve İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antalya Bölgesi Arkeoloji Araştırmaları Merkezi’nin çalışmalarını Perge’de odaklamasından sonra, Side tiyatrosunda 1983-2008 yılları arasında Arkeolog-Mimar Dr. Ülkü İzmirligil başkanlığında onarım çalışmaları gerçekleştirilmiştir. 2009 yılından itibaren ise, Anadolu Üniversitesi Arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin S. Alanyalı başkanlığında bir ekip ticari agora ve tiyatroda çalışmalar yapmaktadır. Ayrıca kentte, Belediye ve özel şirketlerin finanse ettiği Büyük Nymphaeum’un restorasyonuna devam etmektedir.
Ord. Prof. Dr. A. M. MANSEL başkanlığındaki kazılarla kentin Büyük Kapısı, anıtsal çeşme, tapınaklar, tiyatro, üç hamam yapısı, devlet agorası, iki büyük konut ve iki adet anıtsal mausoleum da kapsayan mezar yapıları ortaya çıkarılmıştır. Kent merkezindeki tiyatro, Anadolu’daki en büyük tiyatrolardan biri olup, Roma mimarisinin özelliklerini sergiler. Tiyatronun hemen yanındaki ticari agora, tiyatro ile ilişkili planlanmıştır. Dionysos Tapınağı ise, tiyatronun hemen yanında, Sütunlu Cadde üzerindedir. Ticari Agoradan bir yol ile “M Binası”na (Devlet Agorası) ulaşılır. Bu mekanın doğusundaki salon, mimarisi ve heykelleri ile İmparator Kültü ile alakalı olmalıdır. Kentin üç hamamından biri konumu dolayısıyla Liman Hamamı olarak adlandırılmıştır. M.S. 2. Yüzyılda inşa edildiği anlaşılır. M.S. 4. yüzyıla tarihlenen Büyük Hamam ve agoranın karşısındaki, 1962 yılında onarılıp, Side Müzesi’ne ev sahipliği yapan üçüncü hamam, Geç Roma Dönemi’nin seçkin mimari örneklerindendir. Kentin metropolis olduğu, M.S. 5.-6. yüzyıllardan kalma en önemli yapı, kentin doğusundaki üç nefli basilikadır. Bu yapı, Piskoposluk Sarayı olmalıdır. Surların dışında kentin nekropolisi bulunmaktadır. Batı Nekropolisi’nde yer alan tapınak tipli anıtsal mezar yapısı Batı Mausoleum, M.S. 3. yüzyıla tarihlenmektedir. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antalya Bölgesi Arkeoloji Araştırmaları Merkezi tarafından 1947’den itibaren yapılan çalışmalarla kentin çok önemli binaları bilimsel yöntemlerle açığa çıkarılmakla kalmamış, Vespasianus Çeşmesi, “M Binası” Orta Salonu, Müze Hamamı, Üç Havuzlu Çeşme ve son Apollon Tapınağı örnek restorasyonlarla ayağa kaldırılmıştır.
KREMNA KURTARMA KAZISI (1970-1972)
Kremna, antik Pisidia Bölgesi’nde, Burdur İli Bucak İlçesi, Çamlık Köyü sınırları içinde uçurumla çevrili bir tepe üzerinde yer alan bir kenttir. Kremna ismi de arazi yapısına uygun olarak Yunanca’da uçurum anlamına gelmektedir. Bu kentin bilinen en eski halkı Solymos’lulardır. M.Ö.6.yüzyılda Lydialıların, M.Ö. 546’da Perslerin, M.Ö. 330 da Büyük İskender’in burayı almasıyla da Makedonların hakimiyetine girmiştir. Kremna, M.Ö. 25’te Roma topraklarına katılmış ve Colonia Iulia Augusta Felix Cremna adıyla koloni kenti statüsü verilmiştir.
Kremna’da 1970-1972 yılları arasında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Antalya Bölgesi Arkeoloji Araştırmaları adına, Prof. Dr. Jale İnan başkanlığında, kentte yoğunlaşan kaçak kazılar sebebiyle bir kurtarma kazısı yapılmıştır. Bu kurtarma kazısında Kütüphane binasının tabanında Bizans Dönemi’ne ait mozaik ve Roma Dönemi’ne ait dikdörtgen prizma şeklinde yazıtlı kaideler açığa çıkarılmıştır. Bu kaideler üzerinde 10 adet mermer tanrı ve tanrıça heykelleri bulunmaktaydı. Bu heykeller günümüzde Burdur Arkeoloji Müzesi’nin Kremna Salonu’nda sergilenmektedir.
Kentteki yapılar Roma İmparatorluk Dönemi’ne aittir. Etrafı bir surla çevrili olan kentin girişi batıdandı. Koloni kentlerinin birçoğunda olduğu gibi Kremna’da da ızgara plan uygulanmıştır. Resmi yapıların çoğu iki küçük vadi içinde toplanmıştır. İki vadinin tabanında forum, basilica (mahkeme salonu), eksedra ve kütüphane yapısı vardır. Kentin doğusundaki tepe yamacına tiyatro, onun alt tarafına bir stoa inşa edilmiştir. Batıda ise sütunlu cadde, propylon ve nymphaeum gibi yapılar bulunmaktadır.
Sanat Tarihi Araştırma Merkezi
Sosyoloji Araştırma Merkezi
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde hizmet veren Sosyoloji Araştırma Merkezi, 12 Şubat 2015 tarihinde açılmıştır. Merkez, toplumsal değişimi ve dönüşümü bilimsel yöntemlerle izleyerek, ulusal ve uluslararası boyutta sosyal politika önerileri geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Sosyoloji Araştırma Merkezi bünyesinde yapılan çalışmaların Türkiye’deki sosyolojik araştırmalara nicelik ve nitelik olarak artmasına katkı sağlayacağı gibi uluslararası platforma taşınmasını da mümkün kılacaktır.
Alanında uzman kişi ve kurumlardan alınan eğitimlerle, Merkez bünyesinde çalışacak akademisyenlerin niteliklerinin artırılması hedeflenmektedir.
Yönetim
Sosyoloji Araştırma Merkezi Müdürü
Sosyoloji Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı
Sosyoloji Araştırma Merkezi Müdür Yardımcısı
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Ordu Cad. No: 6, 34459 Beyazıt – İstanbul
Tel: 0212 455 57 00 / 15773
E-posta: sosyolojimerkezi@istanbul.edu.tr
Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi
Amaç
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi, Prof Dr. Afif Erzen müdürlüğünde faaliyete başladığından günümüze kadar aralıksız olarak bilimsel etkinliklerini sürdürmüş bir kurumdur. 1950’lerde Doğu Anadolu Bölgesi’nde coğrafyanın sunduğu olumsuz koşullara rağmen bölgede arkeolojik survey ve kazılar yapan İstanbul Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Afif Erzen bu çalışmalarının yarınlara daha geniş ve rahat imkanlarla aktarılabilmesi için çok çaba sarfetmiştir. Afif Hoca’nın her türlü zorluğu alt ederek çalışmalarına devam etmesi ve kendisinden sonra bu çalışmaları devam ettirecek ve daha ileriye götürecek öğrenciler, araştırmacılar, bilim insanları ve bilgiyi paylaşan akademisyenler yetiştirebilmesinin gereği olarak kurulan Araştırma Merkezimiz 1967’den beri Doğu Anadolu Bölgesi’nde faaliyet göstermektedir. Van İli’nde 13 dönümlük bir arazide inşa edilen Araştırma Merkezi yerleşkesi zamanın şartlarında çok donanımlı teknik ekipmana sahip olsa da şimdilerde bu teknik ekipman açığını yetiştirdiği biliminsanları ile kapatmaya gayret etmektedir.
Alan bilgisi ve uygulama sahası bakımından teorik bilgilerini pratiğe aktarmak zorunda olan arkeoloji, eskiçağ tarihi, antropoloji, sanat tarihi, koruma onarım, coğrafya, mimarlık bölümlerinin öğrencileri Merkezimiz bünyesindeki çalışma ve projelerde yer alarak alanlarında uzmanlaşmak adına önemli bir adım atmaktadırlar. Yetişen öğrenciler, araştırmacılar alanlarında uzman biliminsanları olabilmek için Bölgede sürdürdükleri çalışmaları Merkezimiz olanakları ve kurumsal güvencesiyle billim dünyasına sunabilmektedirler.
Van Gölü Havzası, İran batısı, Transkafkasya, doğu ve güneydoğu Anadolu kültürleri hakkında yürütülen çalışmalar Tunç Çağı, Erken Demir Çağı, Demir Çağı, Urartu, Pers, Ortaçağ, Osmanlı yakınçağı gibi çeşitli dönemlerin uzmanları tarafından araştırılmaktadır.
Yapılan kazı ve yüzey araştırmaları birçok disiplinden biliminsanını bir araya getirerek disiplinler arası çalışmaların önemini vurgulamakta ve bu multi-disipliner çalışmalar giderek artmaktadır.
Merkez bünyesinde yapılan çalışmaların bilim dünyasına duyurulması için sergi, konferans ve sempozyumlar düzenlemek ve bu sempozyumları sadece Van’da ve Doğu Anadolu’da değil İstanbul gibi bilim ve kültür merkezlerinde gerçekleştirmek bilginin paylaşılması açısından Merkezimizin önemli misyonlarındandır.
Sadece bilimsel ve kültürel etkinlikler düzenleyerek belli bir zümreye hitap etmek ve hizmet vermek yerine halk ile bütünleşerek ortak kültür içerisinde öncü olmak daha doğrudur. Bu amaçla kültürümüze ilgili insanların özellikle çocukların katılabileceği projeler düzenlenmektedir. Merkezimiz bünyesinde gerek çocukları bilgi ve bilinçlendirmeye yönelik aktif atölye çalışmaları düzenlenmekte gerekse sosyal sorumluluk kapsamında afetlerle canı yanmış insanımızın yaralarına bir nebze de olsa merhem olabilmek için İstanbul Üniversitesinin temsilcisi olarak çabalamaktayız. Amacımız her ne kadar bilimsel etkinliklerimizi dünyaya duyurmak, biliminsanı yetiştirmek ve yarınların mirasını yüceltmek olsa da İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi olarak bu mukaddes görevin halktan kopuk olarak yapılamayacağını biliyoruz.
Tarihçe
Anadolu'nun geçmişi binlerce yıl öncesinde bile birçok kültüre örnek ve temel teşkil etmişse bile Türkiye'de ve özellikle Doğu Anadolu Bölgesi'nde yapılan arkeolojik araştırmalar ne yazık ki hiç de uzağa, yüzyıllar öncesine gidemiyor. Öncelikle "İlkönce Anadolu üzerinde yaşayan ve Anadolu kültürünü özümseyebilmiş araştırmacı ve bilim adamları çalışmıştır bu topraklarda" diyemiyoruz. Çünkü maalesef en son yine biz, yani bu ülkenin bilim adamları farkına varmıştır, nerede yaşadığımızın.
Doğu Anadolu ve Van Bölgesi'nden eserlerinde bahseden bilim adamlarına bakacak olursak; M.S. 5. yüzyılın önemli tarihçilerinden Khroneli Movses, Van Kalesi'nin nasıl yapıldığını anlatan ilk tarihçidir. Khroneli Movses Urartu Krallığı'nın başkentliğini yapan ve Van Gölü kıyısında kayalıklar üzerinde yükselen büyük Van Kalesi'nin Assur Kraliçesi Şamiram (ya da Semiramis) tarafından ınşaa edilmiş olduğunu yazmaktadır. 1655 yılında Van'a gelen Evliya Çelebi, Van Kalesi kayalığından doğal biçimini "çökmüş bir deveye" benzetmekte ve Urartu Krallığı'nın başkenti Van Kalesi'ni detaylı bir biçimde anlatmaktadır. Daha sonra, Urartu Krallığı'nın başkentliğini yapan Van Kalesi'ni ziyaret eden batılı gezginlerden, 1668 yılında Poullet, 1739 yılında da ünlü gezgin Charles Texier Van Kalesi kayalığının gravürlerini çizmişlerdir
Khoroneli Movses'in eseri Avrupa'da Doğu bilimcilerin ilgisini çekmiş ve bu ilgi, 1827 yılında Fransız Asya Araştırma Cemiyeti tarafından Türkiye'ye gönderilmiş bulunan genç arkeolog Friedrich Edward Schulz'un Van Gölü'nün doğu kıyısında yükselen anıtsal mimari kalıntılarından raporunda söz etmesi üzerine daha da artmıştır.
Schulz, yaptığı titiz çalışmalar neticesinde burada kayalar içine oyulmuş odalarla, kaya duvarlarına çivi yazısı ile yazılmış yazıtlarla karşılaşmış ve bu yazıtları kopya etmiştir. Movses'in eserinde bahsettiği Semiramis Kanalı'nın duvarlarında ve yakınlarında bulunan yazıtların bir kısmını tespit etmiş ve gün ışığına çıkarmıştır. Schulz'un 1828 yılında Paris'e göndermiş olduğu arkeolojik malzeme ancak 1840 yılında yayımlanabilmiştir. Bu malzeme, Schulz'un gün ışığına çıkartmış olduğu 42 adet çiviyazısı kopyasını, Van Kalesi'nde kayalar içine oyulmuş kral mezar odalarının ve daha bir sürü kalenin tanımını içermektedir. Schulz'un Hakkari (Çölemerik) yakınlarında öldürülmesinden sonra uzun bir süre Van Bölgesi'nde herhangi bir arkeolojik araştırma yapılmasına fırsat bulunamamıştır.
19. yüzyılın sonlarına doğru dünya eski eserler piyasasında Van ve dolaylarından gelen Urartu eserlerinin sayısında büyük bir artış görülmesinin nedeni şüphesiz ki yapılan kaçak kazılar ve kazı alanlarının denetimsiz bir halde olmasıdır. Öyle ki Urartu Krallığı'nın Van Ovası'ndaki diğer krali kenti Toprakkale'de yapılan kaçak kazılardan elde edilen bir çok paha biçilmez Urartu eseri, 1877 ve 1885 yılları arasında Londra'daki British Museum, Paris'teki Louvre ve Berlin'deki Berlin Müzesi'nde sergilenmeye başlanmış ve hatta bir çok özel koleksiyonerin eline geçmiştir.
Kaçak kazılar sonucu ortaya çıkan görkemli eserler, Van Bölgesi'ndeki ilk sistematik arkeolojik araştırmaların başlamasına neden olmuştur. 1877 yılında, İstanbul'da ilk kez Urartu eserlerinin piyasalarda görülmesinin ardından, arkeolog Henry Layard, asistanı Hormuzd Rassam'ı Van'a yollamıştır. Rassam, Layard ile birlikte çalışmış ve Asur saraylarının gün ışığına çıkarılıp bilim dünyasına tanıtılmasında büyük bir rol oynamıştır.
1879- 1880 yıllarında ise Londra'daki British Museum'dan Van'a gönderilen bir bilim heyeti Van'daki İngiliz konsülü Captain Clayton başkanlığında ilk arkeolojik araştırmalara girişmiştir. Bu kazılara Rassam ile birlikte Dr. Reynolds adında bir Amerikalı misyoner de katılmıştır. Toprakkale'den istedikleri ölçüde bir başarı sağlayamayan arkeologlar burasını Asur etkisinde kalmış bir kazı alanı olarak değerlendirmişler ve buluntuları British Museum depolarında kaderlerine terk etmişlerdir. Ancak 80 yıl sonra R. D. Barnett, bütün bu buluntuları dikkatli bir biçimde incelemiş ve yayınlamıştır.
Bundan sonra 1898 yılında bilim adamlarından C. F. Lehmann- Haupt ve W. Belek başkanlığında bir Alman Arkeoloji heyeti Toprakkale'de yeniden kazılara başlamıştır. Burada yapılan ilk kazı ile C. F. Lehmann-Haupt'un kazısı arasında geçen uzun süre içinde Toprakkale yeniden hazine arayıcılarının talanına boyun eğmek zorunda kalmış ve ağır tahribatın izleri görkemli kentte kalıcı olmuş, İngiliz kazı heyeti tarafından gün ışığına çıkartılmış olan Haldi Tapınağı'na ait büyük kesme taşlar da halk tarafından götürülmüştür. C. F. Lehmann-Haupt da umduğunu elde edememiş ve çıkarılmış olan buluntular Berlin Müzesine getirilmiştir. Orada uzun yıllar bir köşeye atılmış olarak kalmıştır. Ancak yarım yüzyıl sonra C. R. Meyer- H. Hauffmann- J. Friedrich bu malzemeleri inceleme olanağını bulmuştur.
C. F. Lehmann- Haupt ve W. Bleck tarafından Doğu Anadolu Bölgesi'nde yapılmış olan geziler kitap halinde yayınlanmış ve bu bilgiler daha sonra Urartu Krallığı'nın merkezi bölgesinde araştırmalarda bulunanların en çok yararlandıkları eser olmuştur.
Birinci Dünya Savaşı'ndan önce 1911-1912 yıllarında I. A. Orbeli yönetimindeki bir kazı heyeti Toprakkale'de yine araştırmalara başlamıştır. Bundan sonra 1916 yılında Rus Arkeoloji Cemiyeti, N. J. Marr yönetimindeki bir kazı heyetini Van'a göndermiş ve Toprakkale'deki çalışmalar sürmüştür. Buna karşılık I.A.Orbeli yönetimindeki kazı heyetinin sistematik çalışmaları sonucu, Van Kalesi'nin kuzeydoğu tarafında, bugün Analı Kız olarak adlandırılan iki kaya nişi içinde, üzerine yazıtlı bir taş stel ele geçirilmiştir. Bu taş stel üzerindeki çivi yazısında Urartu Kralı II. Sarduri (M.Ö. 764- 735) zamanındaki olaylardan söz edilmektedir. Rus heyetinin ardından 1938 yılı yazında K. Lake başkanlığında bir Amerikalı bilim heyeti daha önceki araştırmalar sırasında gün ışığına çıkartılmış olan buluntuların tarihlendirilmelerini kontrol etmek amacıyla Van Kalesi ve Toprakkale'de çalışmalara başlamışsa da önemli bir sonuç elde edememişlerdir. Kısmen duran Urartu Arkeolojisi ile ilgili çalışmalar Güney Mezopotamya'ya kaymıştır.
Merkezi Urartu Bölgesi'ndeki çalışmalarının durması ardından arkeologlar Urartu Krallığı'nın kuzey sınırında yer alan Kafkasötesi Bölgesi'nde kazılara başlamışlardır. 1880 yılında Armavir çevresinde küçük bir kazı yapılmış ancak önemsiz bazı buluntular elde edilmiştir. İlk arkeolojik kazılara Taşburun adındaki bir köyün yakınlarında başlanmıştır. 1939 yılında B.B. Piotrovski başkanlığındaki bilim heyeti Erivan yakınındaki Karmir- Blur adlı tepede ilk sistematik kazılara başlamıştır. 1950 yılında Erebuni(İrpuni) kentinde kazılara başlanmış ve daha sonra kazılar K. Ogenesjan başkanlığında bir ekip tarafından sürdürülmüştür. 1964 yılında B. Arakeljan ve A. A. Martirosjan tarafından Armavir yakınında yer alan Armavir- Blur ve Davida adını taşıyan tepelerde yeniden arkeolojik kazılara başlanmıştır.
1991 yılından sonra ise Alman ve Amerikalı arkeologlar bölgede yeni yüzey araştırmalarını sürdürmüşler ve Horum'da da yeni kazı çalışmalarına başlamışlardır.
Kafkas ötesi araştırmaların devam ettiği 60'lı yıllarda Kuzeybatı İran Bölgesi'nde ki Urartu merkezlerinde de kazı ve yüzey araştırmaları yapılmaktaydı. 1968 yılından beri Tahran'da Alman Arkeoloji Enstitüsü başkanı Dr. W. Kleiss başkanlığındaki araştırma heyeti, Kuzeybatı İran'da her yıl düzenli araştırmalara başlamıştır. Araştırmalar neticesinde ekip Kuzeybatı İran'da önemli bir Urartu yerleşim merkezi olan Bastam'da kazılara başlamıştır. Kazılarla Bastam'ın bu bölgenin ekonomik, askeri ve yönetim merkezi olduğu anlaşılmıştır.
Araştırmalar ve Batsam kazısının çalışmaları 1980 yılında durdurulmuş ve İran yönetimi çalışmalara bir daha izin vermemiştir. Ayrıca Bağdat'ta bulunan Alman Arkeoloji Enstitüsü başkanı R. M. Boehmer tarafından yürütülen Ardini (Assurca Muşşaşir) Tapınağı ve kentinin yerinin araştırılması da 1980'li yıllarda İran- Irak savaşları sırasında Bağdat'taki Alman Arkeoloji Enstitüsü'nün kapanması ile son bulmuştur.
1956- 1957 yıllarında C. A. Burney, Van Bölgesi'nde yer alan eski kaleleri yeniden gözden geçirerek, daha iyi ve ayrıntılı bir biçimde inceleyebilmek için Türkiye'ye gelmiş ve G.R.J. Lawson ile birlikte birçok Urartu yerleşmesinin planını ayrıntılı bir biçimde çizmiş ve yayınlamıştır. C. A. Burney ayrıca 1966 yılında Varto yakınlarındaki Kayalıdere Kalesi'nde kazı yapmıştır. Yarım kalan Kayalıdere kazısı ardından Burney'den sonra P. Hulin ve M. Salvini bu bölgede saptamış olduğu diğer yazıtları yayınlamıştır. Bu gibi çalışmalar kısa bir zaman sonra merkezi Urartu bölgesindeki arkeolojik faaliyetlerin artmasına ön ayak olmuş ve Türkiye'deki ilk Urartu kazısını Erzincan Altıntepe'de Prof. Dr. Tahsin Özgüç yürütmüştür.
1959 ve 1963 yılları arasında Türk arkeologları birçok Urartu yerleşmesinde kazıları sürdürmüşlerdir. Van Kalesi ve Toprakkale kazıları, Prof. Dr. Afif Erzen ve arkadaşları tarafından sonuçlandırılmıştır. Yine 1959- 62 yılları arasında Prof. Dr. Afif Erzen ve arkadaşları Van Gölü'nün hemen kuzey kıyısında yer alan Erken Demir Çağı'na ait Ernis- Evditepe Nekropolünde kazılarını sürdürmüşlerdir. Toprakkale'de daha önce British Museum kazıları sırasında gün ışığına çıkartılmış olan tapınak da daha ayrıntılı incelemelere başlanmıştır. Doğa ve insan eliyle büyük bir tahrip görmüş olan kazı alanında arkeologlar, ayrıca birçok yapı kalıntısını da ortaya çıkarmayı başarmışlardır.
Adilcevaz yakınlarında Kef Kalesi adını taşıyan tepede, Prof. Dr. Emin Bilgiç ve Prof. Dr. Baki Öğün başkanlığında 1964 yılında kazılar yapılmış ve özenli çalışmalar neticesinde dikkate değer veriler elde edilmiştir. Prof. Dr. Baki Öğün. Patnos Bölgesi'nde yer alan çok sayıdaki Urartu mezarları üzerinde çalışmalarını sürdürmüştür.
Prof. Dr. Afif Erzen tarafından 1961 yılında Van-Çavuştepe kazı çalışmaları başlatılmıştır.
Prof. Dr Afif Erzen'in İstanbul Üniversitesi adına yürüttüğü kazı çalışmaları İstanbul Üniversitesi'nin Doğu Anadolu'da yapacağı ve yürüteceği bilimsel çalışmaların başlangıcı olmuştur. Çünkü bu tarihten itibaren İstanbul Üniversitesi'ne bağlı bilim adamları Doğu Anadolu Bölgesi'nde günümüze değin kesintisiz olarak çalışmalarını sürdürmüşlerdir.
Asıl önemli nokta Çavuştepe Kalesi'nin çok önemli ve seçkin bir görevi başarıyla üstlenmiş olmasıdır. Prof. Dr. Afif Erzen başkanlığındaki Arkeolog ve Araştırmacı ekibin yani Çavuştepe Kazılarına katılan değerli hocalarımızın da kabul ettiği ve her zaman andıkları gibi Çavuştepe Kalesi Kazıları’nın bir uzun soluklu okul vasfı taşımış olması Çavuştepe Kazılarına önemli bir misyon kazandırmıştır. 60'lı yılların tutkulu ve bilime aşık genç asistanları günümüzün genç ve istekli bilim adamlarına bu okuldan kalan belki de en büyük mirastır.
Arkeolojik çalışmaların çağdaş ve tam anlamıyla tüm bilimsel gereklerin yerine getirilerek yapılması için hemen her şeyden önce uygun depolar, çizim odaları, fotoğrafhane, laboratuar, konferans salonu, mutfak, yemek salonu, yatak ve dinlenme odalarının yer aldığı modern araştırma merkezlerinin gerekliliği yadsınamaz. Bu amaçla İstanbul Üniversitesi bünyesinde sürdürülen kazı ve yüzey araştırmalarından Antalya'da yapılan çalışmalar için 1954 yılında Antalya'da; Doğu Anadolu'da sürdürülen çalışmalar için 1967 yılında Van'da; Trakya'da sürdürülen çalışmalar için 1973 yılında Edirne'de modern Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi binaları ve ek tesisler yaptırılmıştır. Her Arkeoloji Merkezi için ayrı ayrı yönetmelikler hazırlanarak yürürlüğe girmiştir. Ayrıca Samsun- Bafra'da, Diyarbakır- Çayönü'nde kazı evleri kurulmuş ve bilim adamlarının hizmetine sunulmuştur. Adı geçen araştırma merkezleri, kısa sürede kuruldukları bölgedeki tarihi ve doğal sit alanlarının saptanmasına ve korunmasına yönelik geniş kapsamlı projelerin oluşumuna ve gelişmesine ön ayak olmuşlardır. Ayrıca bu Merkezler ve buralarda büyük bir özveriyle çalışan bilimadamları ürettikleri projelerin takipçisi ve denetçisi olarak kültürel mirasın sahipsiz olmadığını açıkça göstermişlerdir.
Prof. Dr. Afif Erzen'in İstanbul Üniversitesi'ne bağlı olarak 1967 yılında Van İlinde kurduğu Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi, Urartu'nun merkezi bölgesinde yapılan çalışmaları hızlandırmıştır. Merkez kuruluşundan günümüze, sağladığı olanaklar ve verdiği teorik ve uygulamalı eğitim ve öğretimle 1967 yılından beri birçok bilim insanını bilim dünyasına kazandırmıştır. Modern ve çağdaş arkeoloji enstitülerini aratmayacak imkanları ve donanımlı bilim insanlarının özverili çalışmaları sayesinde, güneyde Irak- Suriye sınırından kuzeyde Kafkasya'ya, doğu'da İran sınırından batıda Fırat Irmağı'na değin uzanan dağlık bölge sistemli bir biçimde araştırılmıştır.
Enstitünün İstanbul Üniversitesi'nden oluşan üyeleri, Urartu öncesi ve Urartu döneminin kültürel ve siyasal tarihine büyük katkıları olan bir dizi çalışma yapmışlardır. Sistemli olarak yürütülen bu çalışmalar, son yıllarda gittikçe artmıştır. Özellikle yapılan çalışmalar son 30 yıl öncesine değin çözümlenemeyen ve büyük bir giz gibi kalan sorunlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Bu çalışmaların başında "Doğu Anadolu Bölgesi'nde M.Ö. II. Binyılı Boya Bezemeli Çanak Çömlek Kültürü", "Erken Demir Çağı Kültürü", "Urartu Krallığı'nın Van Gölü'nün Güneyindeki Yayılımı", "Urartu Karayolu Ulaşımı", "Urartu Baraj, Gölet ve Sulama Kanallarının Saptanması", "Urartu Taş Ocakları ve Atölyelerinin Saptanması", "Doğu Anadolu Bölgesi'nde Hammadde ve Maden Yatakları ile Madencilik Atölyelerinin Saptanması" gelmiştir.
Van ilinin 70 km. güneydoğusunda yer alan Giyimli (Hırkanis) köyünde kaçak kazılar sonucunda bugüne değin eşine çok az rastlanan büyük bir Urartu definesi ele geçirilmiştir. Binlerce tunç levha parçasından oluşan define, Anadolu ve özellikle Avrupa ve Amerika müzeleri tarafından satın alınmıştır. 1974 yılında Prof. Dr. Afif Erzen Başkanlığında Prof. Dr. Veli Sevin ve Prof. Dr. Oktay Belli'nin de aralarında bulunduğu bir ekip burada bir dönemlik kazı yaparak, kalenin ve definenin bulunduğu yapıların planlarını ortaya çıkartmıştır. Tunç levha parçaları üzerindeki resimler, Urartu Krallığı'nın "geç dönem sanatı" ile "halk sanatını oldukça zenginleştirmiştir.
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi bilim kurulu üyesi olan Prof. Dr. Ali M. Dinçol ve Prof. Dr. Belkıs Dinçol Doğu Anadolu Bölgesi'nde yeni bulunan çok sayıdaki çivi yazılı Urartu kaya ve İnşa yazıtı ile stelleri yayımlamışlardır. Yayımlanan bu yeni yazıtlar, Urartu Krallığı'nın tarihi coğrafyası ve epigrafyasının gelişimine büyük katkılar sağlamıştır. Her iki değerli dilbilimcinin 1975 yılından beri süregelen çalışmalarının değeri çok büyüktür.
1980- 86 yılları arasında Elazığ - Malatya Bölgesi'nde Fırat Irmağı üzerinde yapılan Karakaya ve Karababa barajlarının suları altında kalan höyüklerde kazılar yapılmış ve bölgede çok sistemli arkeolojik yüzey araştırması sürdürülmüştür.
1986 - 91 yılları arasında Prof. Dr. M. Taner Tahran başkanlığında bir heyet Urartu Krallığı'nın başkentliğini yapan Van Kalesi ve bunun hemen kuzey eteğinde yer alan Van Kalesi Höyük'te kazı çalışmalarını sürdürmüştür. Van Kalesi kayalığı içine oyularak yapılan Urartu Krallarına ait mezar odalarının planları sağlıklı bir şekilde yapılmış ve yayımlanmıştır. Bu araştırmalar sonucunda, "Yeni Saray"a ait temel kalıntıları ortaya çıkarılmıştır. Bunlardan da önemlisi, Urartu Krallığı'nın başkenti Van Kalesi ve yakın çevresi Milli Park Projesi'ne dönüşmüştür. Ayrıca Van Kalesi Höyüğü'nde M.Ö. III.- I. binyılı kültür katları ortaya çıkarılmıştır.
Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu başkanlığındaki kazı heyeti Van Gölü'nün hemen doğu kıyısında yer alan Dilkaya Höyüğü'nde kazı çalışmasına başlamışsa da, höyüğün aşırı bir şekilde tahrip olması yüzünden, M.Ö. II. ve I. binyılı kültür katları tam olarak bulunamamıştır. Ancak bulunan nekropolde Erken Demir Çağı ve Urartu mezarları gün ışığına çıkarılmıştır. Aynı kazı ekibinin 1989 yılından beri yine Van Gölü'nün doğu kıyısında yer alan Ayanis Kalesi'nde başlattığı kazı çalışmaları, büyük bir başarıyla sürmektedir, dışkentteki kazılardan her yıl yeni veriler elde edilmektedir.
Erçek Gölü'nün hemen doğu kıyısında yer alan Karagündüz Höyüğü'nde Prof. Dr. Veli Sevin başkanlığında sürdürülen arkeolojik kazılarda M.Ö. III. binyıl ve II. binyıl kültürleri ortaya çıkarılmış ve çevre kültürler ile ilişkileri araştırılarak İlk Tunç Çağ Kültürlerinin bölgede yayılım alanlarına açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Höyüğün 2 km. doğusunda Nekropolde sürdürülen kazılarda ölü gömme gelenekleri saptanmış ve ölü armağanı olarak mezarlara bırakılan demirden yapılmış yüzlerce eşya, alet, silah ve özellikle takılar ortaya çıkarılmıştır. Bir başka nekropol Hakkari'nin içinde bulunmuş ve burada kazı yapılmıştır. Yine Prof. Dr. Veli Sevin başkanlığında bir ekibin Van-Altıntepe'de yapmış olduğu kazı çalışmaları neticesinde çoğunluğu define arayıcıları tarafından tahrip edilerek soyulmuş onlarca Urartu kaya ve toprak mezarları ortaya çıkarılmıştır. Prof. Dr. Oktay Belli, Aşağı ve Yukarı Anzaf Kaleleri Kazıları ve Van Müzesi Başkanlığı’nda yapılan Yoncatepe Yerleşmesi ve Nekropolü Kazılarını uzun yıllar sürdürmüştür.
Birçok olumsuzluğa rağmen çalışmalarını aksatmadan sürdüren Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi Bilimadamları Doğu Anadolu Bölgesi'nde sürdürdükleri arkeolojik kazı ve yüzey araştırmalarını yayın haline getirerek bilim dünyasına başarıyla sunmuşlardır. Yapılan çalışmalar hazırlanan yeni projelere ışık tutmuş ve Merkezin bilim adamları çalışmalarını sınırlarımız ötesinde yapma ve buralara ilişkin projelerini hayata geçirme çabasıyla Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti, Kazakistan ve Kırgızistan’da Prof Dr. Veli Sevin, Prof Dr. Oktay Belli, Prof Dr. Aynur Özfırat ve daha birçok biliminsanı çalışmalarda bulunmuşlardır.
Uluslararası bilim camiasında adını yaptığı çalışmalar ile duyurmuş onlarca bilim adamı Uluslararası Demir Çağları Sempozyumlarında bir araya gelerek yaptıkları araştırma ve kazıların neticelerini dünya ile paylaşırlar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi bu Sempozyumların ikisine ev sahipliği yapmış ve başarıyla verdiği bir nevi imtihandan sonra Uluslararası bir kurum olduğunu yaptığı yayınlardan sonra birde düzenlediği III. ve V. Anadolu Demir Çağları Sempozyumları (Anatolian Iron Ages Symposium) ile kanıtlamıştır.
Aslında bir rastlantı ya da olağanüstü bir durum değildir bu geniş kapsamlı organizasyonların sorumluluğunu yüklenmek. Daha doğru dürüst arkeolojik araştırmaların yapılmaya başlanmasına yıllar varken 1944 yılında İstanbul Üniversitesi bilim adamları Van'da "Beşinci Üniversite Haftası"nı tertiplemiş ve geniş bir katılımın gerçekleşmesini sağlamışlardır. Bugün rahmetle andığımız, o zamanki İstanbul Üniversitesi Rektörü Tevfik Sağlam Hoca başta olmak üzere Sıddık Sami Onar, Hamit Nafiz Pamir, Sedat Tavat, Muhittin Erel, Ekrem Şerif Egeli, Ahmet Ardel, Arif Müfid Mansel, Naşit Erez, Hıfzı Timur, Cemal izzet Tekin, Halit Ziya Konuralp gibi değerli bilim adamları ve hocalarımız seri konferanslar vererek Van üzerine eğilmişler ve bu bölgede bilimsel çalışmaların başlamasına ve hızlanmasına ön ayak olmuşlardır.
1967'den bu yana aynı binalarda hizmet veren Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi, her yıl onlarca genç arkeolog ve araştırmacıya ev sahipliği yaparak hem Fakültelerde verilemeyen Arkeolojik ilmi esasları öğretmekte hem de verdiği bilgilerin pratiğe aktarılmasına olanak tanıyarak genç beyinlerin Arkeoloji ilmini kavramalarını sağlamaktadır. Birçok genç araştırmacının ufkunu genişleten, kimilerininse önüne hedefler koymasında yardımcı olan Merkezimiz bünyesindeki biliminsanları çalışmalarını büyük bir özveri ve başarıyla sürdürmektedirler.
Araştırma merkezi iki binadan oluşmakta ve 13 dönümlük bir arazi üzerinde Van ili'nin merkezinde yer almaktadır. Ana binada; bir kütüphane, konferans salonu, çalışma salonu, restorasyon ve konservasyon laboratuarı, bilgisayar ve çizim odası, yemek salonu, mutfak, depolar ve yatak odaları vardır. Diğer binada ise tamamen, yatak odaları ve banyolar yer almaktadır.
Türkiye'deki birçok kurum ve kuruluştan daha donanımlı ve modern olan Araştırma Merkezi binaları ve bünyesindeki hizmet birimleri, giderek artan talebi karşılayamaz duruma gelmiştir. 45 yıldır Doğu Anadolu Bölgesi'nde kesintisiz olarak yapılan çalışmalar hem bölgenin coğrafyasına hakimiyeti sağlamış hem de bu hakim unsur, ekibe yeni katılan genç bilim adamlarına kolayca aktarılabilmiştir. Sürekli kendini yenileyen Araştırma Merkezi bilim üyelerinin özverili ve başarılı çalışmaları farklı disiplinlerle çalışmayı gerektirecek boyutlara ulaşmıştır. Sadece arkeolojiden değil birçok farklı disiplinden, bilim dalından araştırmacı ve bilim adamının birlikte çalışabilmesine imkan veren Araştırma Merkezi gitgide bu talebi karşılayamaz duruma gelmektedir. Şimdiye kadar sanat tarihi, Osmanlı tarihi, yakınçağ tarihi, mimarlık, eskiçağ tarihi, türk-islam sanatı tarihi, coğrafya, botanik, jeoloji, gemoloji, antropoloji, osteoloji, zooloji ve genetik bilim dallarında uzman bilim insanlarıyla ortak projeler üreten Araştırma Merkezi bilim adamları, uluslararası bilimsel yeterliliği kabul görmüş yayınlarda bu projelerin neticelerini yayınlayabilmiş ve başarıyla bilim dünyasına yaptıkları çalışmaları duyurmuşlardır.
Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Merkezi bölgede sadece bilimsel olarak değil sosyal bir misyonla da varlığını hissettirmektedir. En üzücü afetlerde bile Van’da üzerine düşeni İstanbul Üniversitesi’nin şefkatli eli olarak hayata sunmuş ve depremlerin acılarını bir nebze olsun yaraları sararak hafifletmeye uğraşmıştır.
Bilimin modernliğini, sürekliliğini ve yeni açılacak ufukların genç beyinlere kesinlikle aktarılmasının gerekliliğini ilke edinen bir anlayışın merkezidir Araştırma Merkezi. Yarına kalacak, kalırken de paha biçilemez birikimini yarınlara sunacak. Bir okuldur Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi. Bulunduğu bölgede yüksek öğretim ve eğitim veren üniversitelerden daha da köklü ve İstanbul Üniversitesi'ne bağlı. Bağlı olmasına bağlı ama belki de daha çok tanınmış.
Faaliyetler
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi kurulması Prof. Dr. Afif Erzen’in zihninde daha bir fikir aşamasındayken Erzen ve ekibi tarafından birçok çalışma gerçekleştirilmiştir. Ernis Evditepe Kazıları ve Çalışmaları, Toprakkale Kazısı, Van Kalesi Kazısı ve Çalışmaları bu çalışmalardan başlıcalarıdır.
Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi kurulduktan sonra Prof. Dr. Afif Erzen çalışmalarına hız vermiş ve eldeki kısıtlı imkanlara rağmen aşağıdaki çalışmalar başarıyla gerçekleşmeye başlamıştır.
1974 yılında Prof. Dr. Afif Erzen Başkanlığında yapılan Giyimli Kazısı bir sezonluk bir çalışma olup kalenin ve definenin bulunduğu yapıların planları ortaya çıkarılmıştır.
1980- 86 yılları arasında İmikuşağı Kazısı Prof. Dr. Veli Sevin başkanlığında yapılmıştır. Ayrıca Elazığ - Malatya Bölgesi'nde Fırat Irmağı üzerinde yapılan Karakaya ve Karababa barajlarının suları altında kalan höyüklerde kazılar yapılmış ve bölgede çok sistemli arkeolojik yüzey araştırması sürdürülmüştür.
1986-91 yılları arasında Prof. Dr. M. Taner Tahran başkanlığında bir heyet Urartu Krallığı'nın başkentliğini yapan Van Kalesi ve bunun hemen kuzey eteğinde yer alan Van Kalesi Höyük'te kazı çalışmalarını sürdürmüştür. Ayrıca, Urartu Krallığı'nın başkenti Van Kalesi ve yakın çevresi Milli Park Projesi'ne dönüşmüştür. Ayrıca Van Kalesi Höyüğü'nde M.Ö. III.- I. binyılı kültür katları ortaya çıkarılmıştır.
1984-1991 arasında Prof. Dr. Altan Çilingiroğlu başkanlığındaki kazı heyeti Van Gölü'nün hemen doğu kıyısında yer alan Dilkaya Höyüğü'nde kazı çalışmaları yapılmıştır. Bulunan nekropolde Erken Demir Çağı ve Urartu mezarları gün ışığına çıkarılmıştır.
Aynı kazı ekibinin 1989 yılından beri yine Van Gölü'nün doğu kıyısında yer alan Ayanis Kalesi'nde başlattığı kazı çalışmaları, büyük bir başarıyla sürmektedir, dışkentteki kazılardan her yıl yeni veriler elde edilmektedir.
Erçek Gölü'nün hemen doğu kıyısında yer alan Karagündüz Höyüğü'nde Prof. Dr. Veli Sevin başkanlığında 1994-1999 yılları arasında sürdürülen arkeolojik kazılarda M.Ö. III. binyıl ve II. binyıl kültürleri ortaya çıkarılmış ve çevre kültürler ile ilişkileri araştırılarak İlk Tunç Çağ Kültürlerinin bölgede yayılım alanlarına açıklık getirilmeye çalışılmıştır. Höyüğün 2 km. doğusunda Nekropolde sürdürülen kazılarda ölü gömme gelenekleri saptanmış ve ölü armağanı olarak mezarlara bırakılan demirden yapılmış yüzlerce eşya, alet, silah ve özellikle takılar ortaya çıkarılmıştır.
Bir başka nekropol Hakkari'nin içinde bulunmuş ve burada 1998-1999 yılları arasında Prof. Dr. Veli Sevin başkanlığındaki ekip tarafından Hakkari Kazıları yapılmıştır.
1997-1999 yılları arasında yine Prof. Dr. Veli Sevin başkanlığında bir ekibin Van-Altıntepe'de yapmış olduğu kazı çalışmaları neticesinde çoğunluğu define arayıcıları tarafından tahrip edilerek soyulmuş onlarca Urartu kaya ve toprak mezarları ortaya çıkarılmıştır.
1991-2007 yılları arasında Prof. Dr. Oktay Belli, Aşağı ve Yukarı Anzaf Kaleleri Kazıları’na başkanlık etmiştir.
1997-2008 yılları arasında Van Müzesi Başkanlığı’nda yapılan Yoncatepe Yerleşmesi ve Nekropolü Kazıları da yine Oktay Belli ve ekibi tarafından yürütülmüştür.
Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi,1990 yılında III. ve 2001 yılında ise V. Anadolu Demir Çağları Sempozyumları’na (Anatolian Iron Ages Symposium) gerek bildirileri ve gerekse konukseverliği ile katkıda bulunmuştur.
2010 yılında Yrd. Doç. Dr. Erkan Konyar başkanlığında yeniden başlatılan Eski Van Şehri, Kalesi ve Höyüğü Kazıları ile yeni bir döneme adım atılmıştır. Eski Van Şehri, Sitadel ve Höyük’te ayrı ayrı yapılan disiplinlerarası çalışmalar büyük ve önemli bir proje olarak tarihteki yerini almaya başlamıştır.
Yönetim
Merkez Bilimsel Sekreteri: Dr. Öğr. Gör. Can Avcı - İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı
Prof. Dr. Hamdi Şahin - İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı
Prof. Dr. Mustafa H. Sayar - İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı
Prof. Dr. Ali Fuat Örenç - İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yakınçağ Tarihi Anabilim Dalı
Dr. Öğr. Üyesi Gürkan Ergin - İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı
Dr. Öğr. Üyesi Aliye Erol Özdizbay - İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı
Danışma Kurulu Üyeleri
2- Prof. Dr. Mehmet Özdoğan - İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı (Emekli)
3- Prof. Dr. Vedat Onar - İ.Ü. Veteriner Fakültesi Anatomi Bölümü
4- Dr. Öğr. Üyesi Fethi Ahmet Yüksel - İ.Ü. Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü
5- Dr. Öğr. Üyesi Metin Alparslan - İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Hititoloji Anabilim Dalı
Adres : İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eskiçağ Tarihi Anabilim Dalı, Vezneciler-İstanbul Tel : 0212 440 00 00-15929 E-mail : ekonyar@gmail.com / konyar@istanbul.edu.tr
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Van Bölgesi Tarih ve Arkeoloji Araştırma Merkezi: İskele Cad. No:307 İpekyolu - Van Merkez
Tarihçe
Tarih Araştırma Merkezi, 1968’de Tarih Araştırmaları Enstitüsü adıyla İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi bünyesinde kurulan enstitünün devamıdır. Kurucu müdür Prof. Dr. Münir Aktepe’dir. 21 Eylül 1968 tarihli ve 13007 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Tarih Araştırmaları Enstitüsü Yönetmeliği’nde enstitünün en eski çağlardan itibaren bütün Türk ve Dünya tarihi sahalarında araştırmalar yapacağı ilkesi esas alındı. Enstitü bu amacını gerçekleştirmek için;
Çalışma alanları ile ilgili kitaplıklar ve arşivler kurar,
Bilimsel geziler, konferanslar, seminerler, kollokyumlar, kongreler, sergiler düzenler,
Yurt için ve yurt dışı kongre ve konferanslara katılır,
Yayınlar yapar,
Yurt içi ve yurt dışındaki benzeri resmi ve özel kurumlarla işbirliği yapar,
ilkelerini yönetmeliğine ekledi. Tarih Araştırmaları Enstitüsü, bu hedefler doğrultusunda iki önemli karar alarak, enstitünün sağlam bir temelde kurulmasını sağladı. Bu kararlardan ilki, enstitüye bağlı bir kütüphanenin kurulması, ikincisi ise enstitünün akademik etkinliklerini bilim dünyasına ulaştırmak için bir yayın organı oluşturmasıdır. Enstitü’nün kurulduğu tarihte oluşturulan Tarih Araştırmaları Enstitüsü Kitaplığı, önce Sultan Mahmud Türbesi’nin bütünlüğü içinde bir odaya, daha sonra da Kuyucu Murad Paşa Medresesi’ne taşındı. Kitaplıkta 30 adedi yazma, 1125 adedi basma olarak, Türkiye tarihini alakadar eden 1155 eser belirlendi. Yazmaların bir kısmı, Türk tarihine ait kitap, bir kısmı vakfiyye ve kanûn-nâme; bir kısmı çeşitli konuları içeren defterler, diğer bir kısmı da evrak halindeki vesikalardır. Enstitü müdürü Prof. Dr. Münir Aktepe’nin çabaları ile yayın hayatına başlayan Tarih Enstitüsü Dergisi, ilk sayısını 1970’de çıkarttı. Derginin ilk yayın kurulu, Prof. Dr. Afif Erzen, Prof. Dr. İbrahim Kafesoğlu, Prof. Dr. Cevat Eren, Prof. Dr. Münir Aktepe ve Prof. Dr. Nejat Göyünç’ten oluştu. Derginin yayınlanma gerekçesi; enstitünün Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim üyeleri ve dışarıdan tarihçilerin araştırmalarına yer verebilmek olarak açıklanmıştır. 1982’ye kadar belli aralıklarla yayınlanan Tarih Enstitüsü Dergisi bu tarihte yayınladığı 12. sayısından sonra uzun bir ara vermiş ve 13. sayı 1987’de yayınlandı. 1981’de Yüksek Öğretim Kanunu (YÖK) gereği üniversite sisteminde köklü değişiklikler yapılınca diğer enstitüler gibi Tarih Araştırmaları Enstitüsü de kapatıldı. Enstitünün yerine 1982’de Tarih Araştırma Merkezi kuruldu. Aynı tarihte yayınlanan Tarih Araştırmaları Merkezi Yönetmeliği, enstitünün amaçlarını gerçekleştirmek için oluşturmayı amaçladığı teşkilat kadrosu hakkında bilgi verilmektedir. Buna göre; gerekli olan kadro, şöyle belirtildi:
İyi İngilizce bilen Araştırma Merkezi Sekreteri (1 Kişi)
10 adet uzman:
Balkan dilleri bilen uzman (1 kişi)
Rusça bilen uzman (1 kişi)
Batı dillerini çok iyi bilen uzman (1 kişi)
Çince bilen uzman (1 kişi)
Arapça-Farsça bilen uzman (1 kişi)
Çok iyi Osmanlıca bilen uzman (1 kişi)
Klasik diller bilen uzman (1 kişi)
Kütüphaneci (1 kişi)
Müstahdem (2 kişi)
Gece bekçisi (1 kişi)
Tarih Araştırmaları Merkezi, Prof. Dr. Münir Aktepe’nin müdürlüğü döneminde, enstitünün kütüphanesinin de bulunduğu Kuyucu Murat Paşa Medresesi’nde bulunmaktaydı. 1986’da Rektörlük tarafından alınan karar gereğince, Kuyucu Murat Paşa Medresesi’nde bulunan odalar Güzel Sanatlar Bölümü’ne tahsis edilince, Merkezin kendine ait kitaplarla birlikte oradan ayrılması istendi. Prof. Dr. Münir Aktepe’den sonra Tarih Araştırmaları Merkezi Müdürlüğü’nü 1984’den 1998’e kadar Prof. Dr. Mübahat Kütükoğlu; 1998’den 2002’ye kadar Prof. Dr. İlhan Şahin; 2002’den 2005’e kadar Prof. Dr. Erdoğan Merçil; 2005’den 2012’ye kadar Prof. Dr. Feridun Emecen; 2010’dan 2013’e kadar Prof. Dr. Mehmet Ali Beyhan; 2013’den 2014’e kadar ise Prof. Dr. Ali Arslan sürdürdü. 2014 Ekim ayından itibaren Tarih Araştırma Merkezi Müdürlüğünü Prof. Dr. Mahir Aydın yürütmektedir. Tarih Araştırma Merkezi, her yıl en az bir defa olmak üzere, genellikle mayıs ayında bir tarih semineri düzenlemektedir. Merkezin yazışmalarından anlaşıldığı üzere, ilk seminer 1985’de “Cevdet Paşa Semineri” olarak düzenlenmiştir. 2014 yılı itibari ile toplam 33 seminer toplantısı gerçekleştirildi. Seminerler ve konuları aşağıdaki şekildedir: 1) “Tarih Boyunca Paleografya ve Diplomatik Semineri” (1986) 2) “Tarih Boyunca İstanbul” (1988) 3) “I. Kosova Savaşı’nın 600. Yıldönümü Semineri” (Mayıs 1989) 4) “Sultan II. Mahmud ve Reformları” (Haziran 1989) 5) “Tarih ve Sosyoloji” (1990) 6) “Tarihi Kaynak Olarak Türk Minyatürleri” (Münih Üniversitesi Yakın-Doğu ve Türkoloji Enstitüsü ile birlikte) (1991) 7) “Sultan II. Abdülhamid ve Devri” (1992) 8) “Osmanlı-Türk Diplomatiği Semineri” (Mayıs 1994) 9) “Tarih Boyunca Balkanlardan Kafkasya’ya Türk Dünyası” (1995) 10) “Türk Tarihinin Kaynakları” (1996) 11) “Haçlı Seferleri ve XI. Asırdan Günümüzde Haçlı Ruhu” (1997) 12) “Tarih Boyunca Türklerde Ev ve Aile” (Mayıs 1998) 13) “75.Yılında Türkiye Cumhuriyeti” (Ekim 1998) 14) “700. Kuruluş Yıldönümünde Osmanlı İmparatorluğu” (1999) 15) “Tarih Boyunca Anadolu’da Doğal Afetler ve Deprem Semineri” (Mayıs 2000) 16) “Anadolu’da Tarihî Yollar ve Şehirler Semineri” (Mayıs 2001) 17) “Osmanlı Öncesi ile Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerinde Esnaf ve Ekonomi” (2002) 18) “İstanbul’un Fethinin 550. Yıldönümü” (Mayıs 2003) 19) “Cumhuriyetin 80. Yılında Üniversitelerde Tarih Öğrenimi, Araştırmaları ve Yayınları” (Aralık 2003) 20) “Dünden Bugüne Dünyada ve Türkler’de Denizcilik” (Mayıs 2004) 21) “Sürgün-Kırım ve Ahıska Türkleri’nin Sürgün Edilmesi” (Ekim 2004) 22) “Tarih Boyunca Saray Hayatı ve Teşkilatı” (Mayıs 2005) 23) “Savaştan Barışa:150. Yıldönümünde Kırım Savaşı ve Paris Antlaşması (1853-1856)” (Mayıs 2006) 24) “Eskiçağ’dan Modernçağ’a Ordular: Oluşum, Teşkilat ve İşlev” (Mayıs 2007) 25) “I. Meşrutiyetin 100. Yılı Münasebetiyle Eskiçağ’dan Günümüze Yönetim Anlayışı ve Kurumları Semineri” (Mayıs 2008) 26) “İmparatorluk Başkentinden Kültür Başkentine İstanbul” (Mayıs 2009) 27) “II. Osmanlı Askeri Tarih Semineri: Perspektifler, Problemler, Projeler” (Mayıs 2010) 28) “Türkiye’de İskân ve Şehirleşme Tarihi” (2010) 29) “Evliya Çelebi’nin Doğumunun 400. Yılı Münasebetiyle Seyyahlar ve Seyahatnameler” (Mayıs 2011) 30) “Nizâm-ı Cedid Başlangıcının 220. Yılı Münasebetiyle Tarih Boyunca Yenileşme Hareketleri” (Mayıs 2012) 31) “Tarih Boyunca Lider ve Liderlik Anlayışı” (Mayıs 2013) 32) “100. Yıldönümünde Birinci Dünya Savaşını Hatırlamak” (Mayıs 2014)
Güneydoğu Avrupa Araştırma Merkezi
Tarihçe ve Hedefler
Tarihin en eski çağlarından beri Avrupa kıtasını ve bir kısım Doğu Akdeniz ülkesini Asya ülkelerine bağlayan kara yolları bakımından Trakya önemli bir rol oynamaktadır. Trakya´nın Anadolu, Yunanistan ve Balkan yarımadası arasında ve bunları birbirine bağlayan geçiş yolları üzerinde bir kara parçası olması da ayrı bir önem taşımaktadır.
Orta ve Doğu Avrupa ile Anadolu ve Ortadoğu arasındaki kültür ilişkilerinin ve tarihi bağlarının açıklanması ara bölgeyi oluşturan Trakya´daki bilimsel araştırmaların geliştirilmesini gerektirmektedir. Günümüze kadar bütün tarih boyunca Avrupa´dan Anadolu ve Ön Asya´ya ve Ön Asya ve Anadolu´dan Avrupa´ya giden göç dalgaları Trakya üzerinden akmıştır. Çeşitli kültürlerin, dillerin ve dinlerin taşıyıcısı olan insan toplulukları bu geçiş ve duraklama bölgesi rolünü oynamış bulunan Trakya´da eserler ve izler bırakmışlardır.
İşte bu nedenlerle Trakya´da yapılacak arkeolojik ve tarihi araştırmalar siyasi, ekonomi ve kültür tarihi açılarından büyük önem taşımaktadır. Çünkü Trakya bir taraftan Ön asya ile Avrupa ve Akdeniz, diger taraftan Ege dünyasıyla Karadeniz bölgesi arasında her bakımdan bir köprü vazifesini görmüştür ve görmektedir.
Edirne ise Meriç doğal su yolunun Trakya havzasına açıldığı yerde üç nehrin, Tunca, Arda ve Meriç´in birbirleriyle birleştigi ve çeşitli yönlerden gelen yolların kavşağında yerleşme ve savunmaya uygun bir noktada kurulmuştur. Edirne bölgesi insanlığın en eski devirlerinden günümüze değin aralıksız iskan edilen bir yerdir. Hatta insan yaşamının ortaya çıkması öncesi üçüncü jeolojik zamana ait büyük hayvan fosilleri Edirne civarında bulunmuş olup bugün Edirne Arkeoloji müzesinde sergilenmektedir. Bu durum son yıllarda kısıtlı araştırmalar sayesinde açıklığa kavuşmuştur. Edirne bölgesinde pek çok dolmenden başka höyükler, yüzlerce tümülüs ve diğer arkeolojik eserler vardır. Fakat bunların sadece Lalapaşa ilçe merkezinde bulunanları ayrıntılı olarak araştırılmıştır. Yüzyıllar boyunca önemli yolların kavşağında bir kale şehri olan Edirne ve çevresindeki araştırmalar sınırlı kalmıstır. Edirne´nin kuruluşu, eski ve ortaçağlarda oynadıgı rol başlı başına üzerlerinde çalışılması gereken konulardır.
14. yy. da Türklerin Anadolu´dan Gelibolu yarımadasına geçerek ilk defa Avrupa toprağına basmalarndan sonra fethedilen Edirne kısa zamanda bir Türk şehri haline gelmiştir. Böylece Edirne şehrin diğer bütün geçmiş devirlerinden farklı bir döneme girmiştir. Edirne, Balkan yarımadasında hızla yayılan Osmanlı imparatorluğunun başkenti oldu ve Türk sanat ve mimarlığının ölmez eserleri ile süslendi. 1453´te İstanbul´un alınması ile imparatorluk başkenti konumunu kaybetti ama padisahların Edirne´ye olan ilgileri devam etti. Beyazıt külliyesi ve Selimiye camii gibi dünya mimarlık tarihinin şaheserleri bunun en açık belgeleridir.
18. yy. a kadar Edirne, Osmanlı imparatorluğunun en önemli askeri, ekonomik ve kültürel merkezlerinden birisi olmuştur. 19. yy. da ve 20. yy. başlarında işgal ve felaketler yaşamıştır. Parlak dönemler ve büyük yıkımlar yaşayan Edirne görkemli anıtları, zengin tarihi belgeler ve etnografik eserler ile doludur. Edirne sarayının geliştirdiği Osmanlı-Türk kültürü ve Edirne´ye özgü bazı sanat üslupları çok büyük önem taşır.
Edirne, Türkiye Cumhuriyetinin Avrupa kıtasında en büyük hudut şehri ve Avrupa´ya açılan en önemli karayolu gümrük kapısıdır. Balkanlarla olan tarihi bağlarımız ve kültürel ilişkilerin geliştirilmesi bakımından Edirne Trakya´daki en büyük kültür merkezimiz olup bu bağlamda Trakya’da kültür turizminin en yoğun uygulanabileceği şehrimizdir.
Tüm bu hususları göz önüne alan İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi 1966 yılında Edirne´de “Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Enstitüsünü” kurmuştur. 1969 yılında bugün Edirne Orduevinin bulunduğu yerdeki eski bir okul binasında faaliyetlerine başlayan enstitüde, Türkiye ve Balkanlar konularında çok sayıda bilimsel toplantı düzenlenmiştir. Merkezin etkinliklerinden biri de 1971 yılından beri önce Prof. Dr. Afif Erzen ve onun emekliye ayrılmasından sonra Prof. Dr. Sait Başaran tarafından yapılmakta olan Enez kazılarıdır. Bu kazılarda bulunan taşınabilir kültür varlıkları Edirne müzesinde sergilenmektedir.
İstanbul Üniversitesi, Güneydoğu Avrupa Arastırmaları Enstitüsü 1982 yılında Selimiye camiinin arkasında, Edirne Arkeoloji müzesinin yanında bulunan yeni binasına taşınmıştır. Bu bina tam donanımlı çağdaş bir araştırma merkezi olarak planlanmış ve o dönem için öngörülebilen tüm bilimsel gereksinimleri karşılayacak şekilde inşa edilmiştir. Balkan ülkeleri ile Macaristan, Avusturya, Almanya, Fransa, İngiltere, Polonya ve Rusya gibi ülkelerin bilim akademilerine bağlı olan Güneydoğu Avrupa, Doğu Avrupa ya da Balkan araştırma merkezleri vardır. Bu araştırma merkezleri kongreler düzenledikleri gibi kendi aralarında yıllık toplantılar düzenleyerek işbirliği olanaklarını araştırmaktadırlar. Böylece ülkeler arasında bilimsel temellere dayanan ortak bir kültürel çalışma ortamı oluşmaktadır.
Münih´te bulunan Güneydoğu Avrupa Araştırma Merkezi 100´ün üzerinde monografi yayınlamıştır. Hemen hemen tüm Avrupa ülkelerinde yüz yıla yakın bir zamandan beri kurulmuş olan bu merkezler Balkanların tarih içindeki gelişiminin araştırılmasında önemli rol oynamaktadır.
İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Mensuplarının Güneydoğu Trakya’da yaptığı arkeoloji ve eski çağ tarihi çalışmaları: İstanbul Üniversitesi´nin Edirne´de 49 yıl önce kurmuş olduğu Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Merkezi hem komşu Balkan ülkeleri ile bilimsel alanda işbirliğinin geliştirilmesi ve hem de Edirne´de yaklasık 20 yıl önce kurulmuş olan Trakya Üniversitesi ile ortak projeler yaparak Trakya bölgemizin kültür tarihinin incelenmesine önemli katkılar sağlayabilecek durumdadır. İstanbul Üniversitesi 1936 yılında ulu önder Atatürk´ün teşvikleriyle Trakya´da eskiçağ tarihi araştırmalarına başlamış ve İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Klasik Arkeoloji Bölümünde görev alan ilk öğretim üyesi olan Arif Müfid Mansel tarafından Kırklareli-Vize tümülüslerinin incelemelerine ve kazılarına başlanmıştır. Yaklaşık 80 yıldır Trakya bölgesinde çalışan İstanbul Üniversitesi´nin İkinci Dünya Savaşı sonrasında Trakya´da yaptığı en önemli etkinlik İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Eskiçağ Tarihi Bölümü Başkanı Prof. Dr. Afif Erzen tarafından 1971 yılında başlatılan Enez arkeolojik kazılarının yanısıra İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Prehistorya bölümünden Prof. Dr. Mehmet Özdoğan 1980 yılında Trakya´da, Tekirdağ, İstanbul, Çanakkale, Edirne ve Kırklareli illerinde yaptığı yüzey araştırmaları ile Kırklareli Aşağıpınar ve Kanlıgeçit mevkilerinde yaptığı kazılarla Doğu Trakya´nın Balkanlar ile Anadolu arasındaki kültürlerarası iletişim işlevini vurgulayan önemli buluntuları gün ışığına çıkarmaya halen devam etmektedir. İstanbul Üniversitesi Rektörlüğü, Edebiyat Fakültesi Dekanlığına bağlı, Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Merkezinin Edirne ve çevresi ile tüm Güneydoğu Trakya bölgesi ve tüm Makedonya bölgesi, Balkan yarımadasının tamamı, Kuzey Ege, Marmara Denizi çevresinde yapılan ve tüm tarihi dönemleri kapsayan tarih, sanat tarihi, tıp tarihi, arkeoloji, coğrafya, sosyoloji, dilbilim, halkbilim, folklor, edebiyat, müzecilik güzel sanatlar, zooloji, botanic, jeoloji ve jeomorfoloji alanlarındaki çalışmalar hakkında sempozyum kongre, seminer ve çalıştay düzenlenmesi ve yayınlar yapılarak bu konulardaki etkinlikleri ve yeni yorumları ve değerlendirmeleriyle tanıtılmaları öngörülmektedir. Ayrıca bu konularda yapılan araştırmalar ile bağlantılı olarak belli bir süre kamuoyuna açık kalacak sergiler düzenlenmesi düşünülmektedir. Merkezin söz konusu alanlarda hizmet verebilmesi için ayrıca adları geçen tüm bilim alanlarında temel başvuru kitaplarını ve dergileri bünyesinde bulunduran bir kütüphane oluşturulması ve geliştirilmesi planlanmaktadır. Bunların ötesinde merkez öncelikle Osmanlı devletinin üçüncü başkenti olan Edirne’nin incelenmesini hedefleyen projeleri hayata geçirmeyi öngörmektedir. Bu bağlamda başkent Edirne ile 1453’ten itibaren Osmanlı başkenti olan İstanbul arasındaki yolun tarih boyunca sefer ve tören yolu olarak kullanılmasının çağlar boyu geçirdiği aşamalar konunun uzmanı bilim insanlarınca incelenecektir. Edirne’nin kara ve su yollarının kavşağında kurulmuş olması dolayısıyla bulunduğu jeostratejik konumu bu çalışmaların önemli bir bölümünü teşkil edecektir.
Öte yandan Bulgaristan, Makedonya ve Romanya’da bulunan İlimler Akademilerinin Doğu Avrupa, Balkanlar ve Güneydoğu Avrupa ile ilgili komisyonlarıyla her alanda ortak araştırma projeleri yapmayı öngörmektedir.
Ayrıca Gelibolu yarımadasında yapılmış olan kara ve deniz savaşlarının yüzüncü yılı olan 2015 yılında Birinci Dünya Savaşı sırasında Güneydoğu Trakya’nın rolünü inceleyen uluslararası toplantılar yapılması planlanmaktadır.
Türkiye Trakya’sının eskiçağ dönemi halkı olarak bilinen ve bölgeye adını veren Trak kabilelerinin yerel kültürü ve yaşam biçimleri ve Trakya çevresindeki diğer halklar ve devletlerle olan ilişkileri hakkında daha ayrıntılı bilgi edinilmesi amaçlanmaktadır. Bu konuda halen yapılmakta olan doktora tezleri ile Trak kültürünün incelenmesinde Üniversitemizin 1936’dan beri oluşturduğu 80 yıllık Trak ve Trakya çalışmaları geleneğinin sürdürülmesi hedeflenmektedir.
Güneydoğu Trakya Bölgesinde bulunan via Egnatia (İpsala-İstanbul arası) ve via militaris Edirne – İstanbul arası) isimlerindeki iki önemli ulaşım yolu üzerindeki yol istasyonları ve şehirlerin birbirleriyle ilişkileri ve tarih içindeki yükselme ve duraklama süreçleri ile bölgenin eski ve orta çağ ticaret hayatında oynadıkları rol merkezin araştırma projelerindendir. Merkezin yayın kurulu tarafından hazırlanan hakemli Güneydoğu Avrupa Araştırmaları dergisinin 20 (2011) ve 21 (2012) sayılarının basımları tamamlanmıştır. Dergi elektronik ortamda da İstanbul Üniversitesi Web sayfasında dergiler bölümünde izlenebilmektedir. Prof. Dr. Mustafa H. Sayar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Merkezi Müdürü ve Eskiçağ Tarihi Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Vezneciler 34459 İSTANBUL
Müdür:
Prof. Dr. Mustafa H. Sayar, Tarih Bölümü, Eskiçağ Tarihi ABD
Müdür Yardımcıları:
Yönetim Kurulu:
Prof. Dr. Mustafa Hamdi Sayar, Prof. Dr. Arzu Terzi, Prof. Dr. Mahir Aydın, Prof. Dr. Ali Fuat Örenç, Prof. Dr. Emine İnanır, Doç. Dr. Hacer Topaldaş, Doç. Dr. Sevgi Parlak, Doç. Dr. Selma Akay Ertürk, Dr.Öğr. Üyesi Metin Ünver, Dr.Öğr. Üyesi Mustafa Tanrıverdi, Dr.Öğr. Üyesi Özgür Kolçak, Dr.Öğr. Üyesi Özgür Oral, Dr.Öğr. Üyesi Aylin Yaman Kocadağlı, Dr.Öğr. Üyesi Neriman Ersoy Hacısalihoğlu
İletişim
Prof. Dr. Mustafa H. Sayar İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Güneydoğu Avrupa Araştırmaları Merkezi Müdürü ve Eskiçağ Tarihi Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Vezneciler 34459 İSTANBUL
+90 212 440 00 00 - 15928 e-mail: mhsayar@gmail.com